.....SİTEME HOŞGELDİNİZ.UMARIM İYİ VAKİT GEÇİRİRSİNİZ......
   
 
  KIZ ÇOCUKLARI VE ANNELER

 

KIZ ÇOCUKLARI VE ANNELER
 
 
Kız çocukları, babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır.
 
Geleneksel anlayışlar, toplumsal yargılar bazen insanı yanıltıyor. Kulağa öyle hoş gelen sözler söyleniyor ki, insan ne hissedeceğini şaşırıyor. Mesela “Oğlanlar evlenesiye, kızlarsa ölesiye kadar evlatlık yapar!”, “Oğlunla ordu, kızınla komşu ol.” gibi...
 
Erkek evlat sahibi olmak mı daha iyi, kız evlat sahibi olmak mı? Bunun bir standardı olamaz elbet. Tercihler kendi tecrübemizle, bakışımızla alakalıdır. Fakat kendi gerçeğimizi, görüşümüzü başkalarına aktarırken, aslında onları da etkilemiş ve yönlendirmiş oluyoruz.
 
Her ikisini sevmek mümkün değil mi? Tabii ki mümkün. Fakat geleneksel olarak kız evlatlar ailelerin gözünde daha farklı bir anlam taşır; bir hemşire, refakatçi, sadık bir hizmetçi gibi ..
 
İki zıt kutup arasında
 
Kız çocuklarına karşı annelerin uç yaklaşımları, açıkçası hatalı tutumları iki grupta toplanıyor. Zaman içerisinde hayal kırıklığına uğrayarak fikrini değiştirenler olsa da, anneler kızlarını ya çok önemsiyor, ya da geçici bir misafir gibi hafife alıyor, değer vermiyor. Bu arada “yaşlandığımızda yine kız evladı kapımızı açar” düşüncesiyle temkinli davrananlar var.
 
Evlat sahibi olmanın manevi sorumluluğu, ileride zor günlerimizde bizimle ilgilenmeleri esasına dayanmamalıdır. Böyle görürsek kendi çıkarımızı ön plânda tutmuş oluruz. Oysa tek karşılıksız dünyevî sevgi, anne-evlat arasındaki sevgidir.
 
Kız çocukları, babalarından sevgi-ilgi almak isterken, anneleriyle olan yakınlıklarını pekiştirmek isterler. Çünkü anneleri kendi cinsindendir, annesi ile aynılaşma, onu model alma ihtiyacındadır. Taklit ve özdeşleşme yoluyla gerçekleşen bu hal, kız çocuğunun kimliğini şekillendiren çok önemli bir süreçtir. Yani anne ile kız çocuk arasındaki sağlıklı ruhsal iletişim, kız çocuğunun nasıl biri olacağında belirleyicidir. Kendine güveni olan bir anne, bunu kız çocuğuna da yansıtır ve onun kişilik gelişimini destekler.
 
Ancak, anneye dünyaya getirdiği çocuğun cinsiyetine göre değer veriliyorsa, bunu, kendini değersiz hissetmesine neden olan kız çocuğuna yansıtmaması imkansızdır . “Erkek çocuk doğuramadı” bahanesiyle üzerine bir kez daha evlenilen bir kadının -ki çok rastlanılan bir durumdur- psikolojisinin ne hale geldiğini anlayabiliyor musunuz? Bazı kadınlarda ise çevrenin böyle bir beklentisi olmamasına rağmen erkek evlat saplantısı vardır. Bu tutumlar kız çocuklarını hep olumsuz etkiler. Hatta annelerine ve erkek kardeşlerine içten içe düşmanca duygular beslerler.
 
Erkekler anneden, kızlar babadan yana
 
Eşler arasındaki iletişimin niteliği, kız çocuğunun annesiyle olan yakınlaşmasını iki uç noktada etkiler. Çatışmalı aile ortamlarında ekseriyetle erkek çocuklar annelerinin cephesinde ön safta yer alırken, kızlar doğal olarak karşı tarafta yani büyük ihtimalle babalarının tarafında olur. Bu durumdaki kız çocuğu, bir tarafta kendini özdeşleştirdiği annesi, diğer tarafta çok sevdiği babası arasında derin iç çatışmalar yaşar. Anneler isterse ağızlarıyla kuş tutsun, tüm özverilerine rağmen kızları babalarına meyilli olacaklardır. Olsun!
 
Bunun ne mahzuru olabilir ki? Fakat bu durumdan rahatsız olup kızlarını nankörlükle suçlayan, her fırsatta kendi kocasını öz kızına çekiştirerek baba-kız arasına giren hasta ruhlu kadın tiplerine de sıklıkla rastlanır. Böyle bir ortam ve yaklaşım, kız çocuklarını hayata ve evliliğe değil, sanki kaçınılmaz bir savaşa hazırlamaktadır. Yıllar sonra bu nevrotik tipli kadınlar, damatlarıyla savaşımlarını devam ettirirler. Oysa burada bir ikili değil, üçgen oluşturmak en mantıklı olan seçenektir. Anne-baba-kız üçgen iletişimde herkes konumuna göre, el ele, gönül gönüle olabilmektedir ..
 
Geleneksel kültürümüzde “kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al” gibi deyimlerimiz vardır. Bu gibi sözler, özdeşimi ve aile içi öğrenmeyi vurgular.
 
Evde ana-kız çatışması
 
İş öğrenme ve sorumluluk paylaşma sürecinde ana-kız çatışması çokça yaşanır. Anne kızının kendini temsil etmesinden hem memnun, hem rahatsız olur. Kızlarının istenmeyen özelliklerini “babaannesine veya halasına çekmiş” diyerek, sorumsuzluklarına ve becerisizliklerine genetik bir altyapı buluverirler!
 
Kızların kimliğini edinme ve hayattaki rolünü öğrenmede önemli bir sorun da “baskın karakterli” anne tipidir. Her işi kendi yapıp, yaptığı iş kadar takdir edilme peşinde olan, kendini ezmekten, başkalarını üzmekten garip bir haz duyan bu kişilere kız evladı olmak ne zordur! Buyurduğu iş anında yapılmalı, işin yapılış biçiminde öğrettiğinin dışına çıkılmamalı, oyalanılmamalı ve saire... Nihayetinde kızını beceriksizlikle suçlayıp işi kendisi hararetle ele alır ve kızına hakaretler yağdırır. Her gün buna benzer ilişkilerin yaşandığı evler vardır. Çatışma derinleşir, sonunda hatlar kopar! Artık ana-kız iki dost değil, ayak çeldirmece oynayan iki hasım gibi olurlar. Erkek çocuklarının ev işiyle pek alakası olmadığı için annesiyle hoş geçinir, kız da doğal olarak bunu kıskanır ama nedeninin cinsiyeti olduğunu sanır.
 
Bu durumdaki kızlar annelerini oğlunu sevmekle ve evlat ayırmakla itham eder. Haksız mı sizce? Böyle bir ortamdan bir an önce kurtulmak isteyen ama evlenmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen kız çocukları üretilir. Ver elini özgürlük !..
 
Bu tip anneler kızının terbiyesini vermesi için babayı da dolduruşa getirip kızını azarlattırmaya başladığı anda intihar, evden kaçma gibi seçenekler akla gelmeye başlar. Çaresizce art niyetli kişilerin tuzağına dü şmeler, kötü yola düşürülmeler, gayri meşru ilişkiler, hamilelikler bunu takip eder. Abartmıyorum, gerçekten de mutsuzluğa batmış, mutlu olma ümidini kaybetmiş bir genç kendini bu yollarda harcarken, ailesine de onulmaz bir ceza vererek yılların intikamını almaktadır. Gençlerle yaptığım psikolojik danışmalarda buna benzer pek çok izlenim edindim, sadece aktarıyorum ..
 
Şayet evde uç noktada bir baba yoksa, yani alkolik falan değilse, kızların sorunu anneleriyledir. Aile içi sorunlardan bunalan genç kızların ilk tepkileri, ana-babaya asi gelme, aykırı değerler edinme, gizlice sigara içme, odasına kapanma, okuldan çeşitli bahanelerle geç dönme gibi sinyallerdir. Bu tür sorunlarını çözme ümidiyle ehil olmayan mercilere sırlarını açan masum kızların suistimal edilmeleri sıkça rastlanılan bir durumdur. Üstelik kızlar yaradılışları gereği duygusaldır, gerçekten kolay kandırılıyorlar, değil mi?
 
Okumuş kızlar ve ev işleri
 
İyi anne olma ve eşit davranma endişesiyle tatil günleri oğullarına tuvalet-lavabo fırçalattıran, kızlarına okullarını etkilemesin niyetiyle evde iş yaptırmayan annelerimiz de var. Lafın yeri geldikçe de okuduğu için kızının kendisine hiç yardımcı olamadığından serzenişte bulunurlar. Yanlış yapıyorlar. Eğitimin amacı bireye hayatını kolaylaştıracak temel becerileri kazandırmak değil midir? Odasında saatlerce kulaklıkla müzik dinleyen bir genç kızın bir çorba pişirmeyi öğrenecek zamanı vardır mutlaka. Bu açıdan değerlendirildiğinde, eğitim almakta olan kızlarımız aslında acınacak haldeler. Bunun sebebi de iyilik yaptığını zanneden anneleridir. Kızlarının günün birinde maaş sahibi olunca parayla her şeyi halledeceklerini zannediyorlar.
 
Kadın üretkendir, yapıcıdır, emeğini esirgemez, çaya gelecek bir misafir için 5-10 çeşit ikram hazırlama külfetine severek katlanır. O halde kızlarımızın ders ezberlemenin ve güzel giyinmenin haricinde ek vasıfları olmalı değil mi?
 
Üniversite yıllarında kimya okuyan bir abla, başörtüsü için tahsilini yarım bırakıp evlenmişti. Evine hayırlı olsuna gittiğimizde bize şunu anlattı: Evlendikten bir hafta sonra davetler bitmiş, evde kahvaltılık yemekten de bıkmışlar. Öğrenci evi değil ya! Kocası ilk kez pazara çıkıp bir şeyler almi ş. Güzel bir lahana. Kızcağız pişirecek pişirmesine, ama nasıl? “Kızım kimyager olacak, dersleri ağır!” diyerek annesi onu mutfağa sokmamış. Kolay yaşamak da kızın işine gelmi ş. Her neyse... Tahsilli ya, yemek-memek işleri basit işlerdir düşüncesiyle mantık yürüterek işe başlamış. Bir dolma içi hazırlamış, lahananın yapraklarını ayırmış, sarmaya ba şlamış. Lakin bir türlü sarılmıyor! Her işin bir kolayı var diyerek bir yorgan iğnesi ve ipi alıp sarmaları dağılmaması için çepeçevre bir güzel dikmiş. Güzelce pişirip akşama kocasının önüne koymuş. Erkekler sarmayı-dolmayı pek sever ya, şimdi bana iltifat edecek diye beklerken, yorgan ipleri adamcağızın ağzında dolaşmaya ba şlamış. Kızcağız bu ayrıntının bir sorun olacağını nereden bilsin, meğer lahanalar sarılmadan önce haşlanacakmış... Bu sayede yeni gelin kocasından ilk “haşlama”sını yemiş olmuş ..
 
Mücevherin kıymetini kim bilir?
 
Bazı kadınlar evlilikten çabuk sıkılıp, ilk kız evlatlarına çocuk bakımı dahil , evin tüm ağır iş yükünü devrediverirler. Bunu yapmakla onları hayata hazırladıklarını, yetiştirdiklerini zannederler. Ciddiyetle söylüyorum ki, bu kızlar ne çocukluklarını yaşayabilirler ne de gençliklerini. Boy atmaya, büyüyüp serpilmeye mecalleri kalmaz, adeta ezilirler. Bu tür kızların çalışkan tanınmalarından dolayı taliplileri de pek çoktur. Lakin onlar içten içe evlilikten nefret ederler. Böyle yapmaya hangi annenin hakkı vardır ?..
 
Kendinin her şeyi iyi bildiğini, tecrübeli olduğunu düşünen pek çok anne de nihayetinde kızının evini ve evliliğini idare etmeye kalkar. İyi niyetlidir, tavsiyede bulunduğunu zanneder ama kaş yaparken göz çıkarır!
 
Özetlemek gerekirse, kendini sevmeyen anne kızını sevemez, kendi hatalarının telafisini kızının şahsında yapmaya kalkar. Ülkemizde birçok kız evden kaçıyor, çünkü büyükler sadece kendini düşünüyor. Evlatları ciddiye alan, ayrılığı da akla getirmemeli. Atasözü ne güzel demiş: “Atlar tepişir, arada taylar ezilir!”
 
Biz anneler yavru kuşları yuvadan çok erken uçuruyoruz. Kendimizin çok sağlam karakterli kızlar yetiştirdiğimizi zannederek onları arkadaşlarına havale etmiş oluyoruz. Geçenlerde e-mail göndermek için bir internet kafeye gitmiştim. Tüm yazılı ikazlara rağmen sigara dumanından loşlaşmış salon adım atamayacak kadar kalabalıktı. Yirmi kabinin hepsi dolu, bir o kadar da sıra bekleyen vardı. İki ufak genç kız geldi, hemen sigaralarını yaktılar, büyük bir heyecanla arkadaş sitelerini gezmeye başladılar. Bunların anneleri nerede ve ne yapıyorlardır diye düşündüm. Sonları ne olacak ?..
 
Kendi değer ve davranışlarımızı yeni nesillere aktarmada büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Zaman zaman başarısız olduğumuzu da itiraf etmeliyiz. Onların bizim kopyalarımız olmasını beklememekle birlikte, utanılacak vaziyette olmalarını da kanıksamamalıyız. Dualarımız arzdan Arş'a uzanıyor, amenna .. Peki onları yetiştirmek için gereken çabayı gösteriyor muyuz?
 
Sadece okumak sorunlarımızı çözmez. Sorunları görmezlikten gelmek ise daha ciddi bir tehlikedir. Ben inanıyorum ki okuduğumuz her paragrafın sonunda şöyle bir düşünüp kendi ailemizi değerlendiriyoruz. Çözüm üretebilmenin ilk basamağı problemi açıkça ortaya koyabilmektir. Bizde sorun yoksa, başkalarına yardımcı olabilmek için çabalamalıyız. Çağımız yalnızlık çağı, insan ilişkilerine daha çok önem vermek gerekiyor.
 
Kıymetli taşların değerini ancak mücevherden anlayan bilir, anlamayan ise savurup atar. Kızlar masum, onlar tertemiz yaratıldılar, annelere yetiştirilmesi, babalara da korunması için emanet edildiler. Bu konuya ilişkin hadis-i şerifleri biliyorsunuzdur, sizlere emaneti korumak yakışır!..
 
Kaynak: Semerkand dergisi, 04/2005
 
.
 
 
SAAT KAÇ?
 
KOMİK BİLMECELER
 
ÖĞRETMENLER BURAYA
 
YAZIYOR YAZIYOR!!!
 
İSMİNİZ NE ANLAMA GELİYOR
 
İsim Sözlüğü

 
EMRAH TOSUNOĞLU Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol